“Her yazarin içinde az ya da çok bir yer yaratma, bütün yerleri geride birakip yaziya yerlesme istegi vardir. Bir yazinsal vatan: Bu tasli topragi ben yarattim, bu genis bozkiri, bu yesil tepeleri, bu zirveleri karla kapli dagi ben yarattim. Dagda yanan ates, atesin basinda toplanmis insanlar, insanlarin dinledigi hikâyeler benim eserim. Ama sadece bir yazi olanagindan degil, bir yasam olanagindan da söz eden bir yazarin yazinsal yurda rahatça yerlesmesini beklemek safdillik olurdu.”
Ikinci Hayat’ta “yer duygusu” üzerine düsünüyor Nurdan Gürbilek. Bir yandan “yer”e, “yurt”a, “ev”e edebiyatin, bazen sinemanin açtigi kapilardan giriyor; kökenlere ve baslangiçlara, kaçanlara ve dönenlere, eve ve sirlarina yakindan bakiyor. Diger yandan anlati, üslup ve dili bu ana eksen etrafinda degerlendiriyor; “dilsel vatan” ve sinirlari üzerine düsünüyor.
Bazi sorular esliginde: Kapisini baskalarina simsiki kapatmis bir kompartmana, bir özel siginaga, bir kisisel hücreye mi dönüsecek ev, yoksa o koruyucu hücreyi genis bir ortaklik zemininde yeniden tanimlayabilecek miyiz? Etrafina kalin duvarlar çekmis bir “cografya kaderdir”e mi sürükleniyoruz, yoksa daha genis bir yurt tanimina ulasabilecek miyiz?
Bugün evin hayatimizin merkezine oturdugu bir dünyada bizi evin gerçek ve mecazi, olumlu ve olumsuz anlamlari üzerine düsünmeye çagiran deneme ve fragmanlardan olusuyor Ikinci Hayat.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade