Marxizm ve Felsefe arasinda kuruldugu ileri sürülen iliski gizi yaraticilarinin kendileri tarafindan anlasilmayan bir paradoks olarak kalir: Felsefeyi ancak bastan sona yadsinmasi kosuluyla dogrulamak, ya da Özerk Usu-saltik ideanin kendisini, felsefenin de bu biricik gerçek kavramini-insan varolusunun en bayagi kosullarinin bir türevi olarak kutlamak. Özdekçi ideolog ortadan kaldirdigi Felsefenin ve Tanrinin yerine bir altyapi türevi olarak kendi bilincini önerir, dünyayi degistirmeye önce kendi usunu devirerek baslar. Us ve Devrim'de Marcuse'nin Hegel'in idealizminin 'temellerini' vermesi her seyden önce bu felsefenin asil eytisimsel temellerinin yerine modern tutkunun, yabanil güç ve gönenç ilkelerinin geçirilmesi anlamina gelir- düsüncede bir 'devrim'ki, halkin yok edici gücü ve ideologun nefret ve terörü ile birlestiginde, sonuçlarinda yasamin kendisini yerle bir etmekten daha önemsiz olmadigini göstermistir. Çalismada dizge ve yöntem bilinci konusunda Hegel'in Platon ve Aristoteles'ten ödünç aldigi kurgul gelenegin hiç olmazsa bir sezgisini bekleyen okura bir düs kirikligindan daha çogu sunulmaz....(Arka kapak'tan)
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade