Yakın zamanlarda Osmanlılıktan Türklüğe, şimdiler de ise Türklükten Türk vatandaşlığına geçmeye çalıştığımız, esasen birkaç yüzyıllık kültür değişmelerinin fırtına sonu parçalanmışlığını ve perişanlığını yaşadığımız 21. Yüzyılın ilk kertesinde de, klasik paradigmanın baskısıyla dedem Sokrates‟in “kendini bil!” emrine nispetle yöneltilen “ben kimim?” sualine hâlâ tat-minkâr bir cevap verilememiş görünüyor. Sokrates‟ten 2500 yıl sonrasında da öneminden ve kudretinden pek bir şey kaybet-memiş olan bu suali, küreselleştirilen dünyanın iniş çıkışlarında yuvarlanırken çaresizliğin sürüklediği bir duygusallığın baskı-sıyla, varlığını ancak diğerlerini ötekileştirerek fark ettirme ve koruma telaşına düşen bir güruha nispetle çoğullaştırarak tevcih edeceğim.
Yakin zamanlarda Osmanliliktan Türklüge, simdiler de ise Türklükten Türk vatandasligina geçmeye çalistigimiz, esasen birkaç yüzyillik kültür degismelerinin firtina sonu parçalanmisligini ve perisanligini yasadigimiz 21. Yüzyilin ilk kertesinde de, klasik paradigmanin baskisiyla dedem Sokrates?in “kendini bil!” emrine nispetle yöneltilen “ben kimim?” sualine hâlâ tatminkâr bir cevap verilememis görünüyor. Sokrates?ten 2500 yil sonrasinda da öneminden ve kudretinden pek bir sey kaybetmemis olan bu suali, küresellestirilen dünyanin inis çikislarinda yuvarlanirken çaresizligin sürükledigi bir duygusalligin baski-siyla, varligini ancak digerlerini ötekilestirerek fark ettirme ve koruma telasina düsen bir güruha nispetle çogullastirarak tevcih edecegim. Ve geçmisini bilen için söyle seslenecegim: “Biz kimdik?” Dününü unutan bilmeze ise hitabim söyle olacak: “Biz kimiz?
Sahi kimiz biz; Osman ogullarindan kalma Müslüman miyiz, Türk müyüz; yoksa Müslüman-Türk müyüz? Bu tür sualler son on yillarda sikça yöneltilirdi, lâkin bugünlerde demode olmus görünüyorlar. O zaman bu sualleri simdilerin jargonuna uydurarak su sekilde yeniden soralim: Sahi su biz eski Türkler, yenilerde; Türk vatandasi miyiz, Türkiye vatandasi miyiz, yoksa „küreselci? Müslüman miyiz?
Masum suallerime verilecek muhtemel cevaplar, büyük tartismalara kapi aralayabilir. Aralamalidir da. Zira yakin tarihimizi çözümlemek isteyen pek çok sosyal bilimcinin üzerinde durdugu ve durmasi gerektigi ikircikliligin hasbihâlini ister bu sualler. Ben de böylesi bir tecessüsle, sonuç getirme ihtimali düsük tartismalari mümkün oldugunca öteleyerek, dünlerde yeterince, bugünlerde gereginden fazla degersizlestirilen birkaç degerin izinden giderek, belki de kaçinilamayan kültürel degismelere muâfik parçalan „ben?ler arasinda kaybolan „bizi? arayacagim. Arzum, kesinlikle olgulara bagli görünen çözümleyici ya da insa edici fikirlere tutunarak salt akademik bir nümayisin içinde kaybolmak degil. Bu nedenle gönül telinin titrek nagmeleriyle bestelenen semi-akademik bir duygusalligin körükledigi serzenis düsünceler arasinda gidip gelecegim.
Kayip medeniyet: Anadolu
Anadolu, çilekes Türk insaninin yurdu… Sen ki, seni var eden ve yasatan kimligini ve degerlerini seyirci bakislara kapa-tan muhafazakâr… Modern bilimim ve çagdas sanatin gönül telini titretmeyen metotlariyla kesfedilemeyen muamma… Muazzam bir maziye sahip olan Türk?e yurt olmakla Türk kültürü-nü Islamî degerlerle bulusturan, Anadolu?da ve Rumeli?de ka-zanilan bilgi ve tecrübe ile taçlanan medeniyet… Türk?ün millî karakterinde müsahhaslasan deger… Yazik! Devler yolunu kesti… Kirli eller ümügünde… Ölüyorsun… Öldürülüyorsun… Küresellesiyorsun, küresellestiriliyorsun…
Küresellesme, son yillarda Türkiye?de de dillere pelesenk edilen, amma velâkin „ne? oldugu çok da açik olmayan küresellestirilen dünyanin önünde duran kaygan ve yuvarlak bir kavram. Öyle ki, kimine göre, kaçinilmasi mümkün olmayan degisime müsavi olgusal bir durum; kimine göre, ilerlemeleri ve gelismeleri karsilikli olarak etkileyen ve yönlendiren modern bir deger… Ister olgusal bir zorunluluk, ister kusatici bir plan-lama olsun, bence, bugün içinde var olmaya çalistigimiz dünya-da kerhen karsilasmak zorunda kaldigimiz bir gerçeklik küresel-lesme ve küresellestirme. Bu yapida sikinti doguran nokta, belki de dogal bir olgu olan degisime müsâvî küresellesen dünyadan çok öte; kültürel, siyasî, ekonomik açmazlarin girdabinda küre-sellestirilen ve tüketilen degerler. Zira bugünün dünyasinda etkin olanlar, küreselcilerden daha çok, küresellige tutunan küresellestiriciler.
Küresellestiricinin küreselci ayaklari önce kültürler arasinda çatismalar yaratiyor. Daha sonra da yerlesik algiya muhalif, degerler kutsiyetinden arindiriliyor. Bu ise çogulculuk, kültürel farklara saygi, farkliliklarin korunmasi, çagdaslik, evrensellik gibi, alengirli laflarla sunuluyor. Lakin varilan nokta, nedense vaad edilenin aksi oluyor hep. Öyle ki, küresellestiricinin parmak attigi her toplumda
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade