Zamanin olmadigi, yolunu sadece kuslarin bildigi bir ormanin içinde, binlerce çiçegin yasadigi sihirli bir bahçe vardir. Çiçeklerin dünyaya gelene dek özenle bakildigi bu bahçede tohumlari koruyan Bahçivan Ling yasamaktadir. Ling’in biricik tohumu gelincik çiçegi Mimesis, bir ekinoks zamani, bir bugday tarlasinda dünyaya gözlerini açar. Mimesis, diger çiçeklerin aksine, hep kuslar gibi uçmayi hayal eder ve bir gün bu istegi bir tufanla gerçeklesir. Bir gözyasi damlasinin solmus çiçeklere can verdigine, denizatlarinin konusmadan iletisim kurduguna, ates böceklerinin dansina tanik oldugu bu yolculukta sezgileri Mimesis’i yasamin kaynagina götürecektir. “Ilik bir rüzgâr, Mimesis’in ilk defa açan taç yapraklarini oksadi, bir yaliçapkini tam üzerinde mavi kanatlarini çirpti. Derken Mimesis’in gözü ufuk çizgisine takildi. Gökyüzünü dünyadan ayiran o mavi çizgiye bakip ufkun ayni hayalindeki gibi oldugunu düsündü ve ardinda ne oldugunu merak etti. Bu güzelligi seyrederken kanatlandigini ve ufka dogru uçabildigini hayal etti. Kökleri olmadan, topraga bagli olmadan yasamayi, rüzgârla yükselmeyi…”
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade