“Ayni dili konusuyorduk; kelimeler yakin anlamlar tasiyordu birbirimize; ama ne oldugunu bilemedigim bir engel, bir engebe, asamadigimiz bir yabancilik seziyordum, cümlelerin birbirine
baglanmasini zorlastiran bir pütür... Aksan ya da vurgu farki degil, daha derin, kelimelerin, cümlelerin ruhuyla ilgili bir farkti galiba.
Onun misafir dedikleri benim bildigim misafirlerden miydi mesela, emin olamiyordum. Ayip dedigi bildigim, sakladigim ayiplardan baskaydi mutlaka. Dar odalarda, ciliz isikta, kalin, tozlu sözlüklerde
bodur kalmis kelimeler onun agzindan masal diyarlarinin genis, bitimsiz ufuklarini kusanarak çikiyordu.”
Behçet Çelik, bireysel ve toplumsal hayatlarimizda takilip kaldigimiz yerleri, hesaplasip ötesine geçemedigimiz anlari hatirlatiyor.
Üzerleri örtülmüs, izleri saklanmis geçmis kiyimlarin kusaklar sonra ne gibi engellere dönüserek bizi nasil tökezlettigine dair hikâyeler anlatirken uzagimizda zannettigimiz, “evlerden irak” olmasini
istedigimiz acilardan gözlerimizi yumarak kurtulamayacagimizi fisildiyor. Kaldigimiz Yer, disaridan hiçbir sey olmamis gibi görünürken içeride neler koptugunu; kisacik anlara düsen isiklarin,
ormanlarin çagrisina kesilmis kulaklarin ve kalabalik sözlerin arasina sikismis suskunluklarin diliyle anlatan öyküler.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade