Hikâyelerinde, geleneksel olanla modern anlatinin imkânlarini ustalikla harmanlayan Recep Seyhan, Anadolu’daki zengin birikime yönelik kazi çalismalarina devam ediyor. Seyhan bu kez, mübadele yillarina götürüyor okuyucuyu ve bu topraklara deger katan farkli din ve kültürlerin bölüstükleri kaderleri paylasiyor bizimle. Zongo’nun Degirmeni ve Flora’nin Çingiraklari ile çerçevelenen bu evrensel tema ile bireyin varolus mücadelesine, insan olmanin erdemine, farkli bir pencereden mercek tutuyor.
Kitapta, dili ve anlatimiyla öne çikan hikâyelerden biri olan Ölü Sesleri Korosu’nda, tasavvuf/tarikat gelenegimizdeki bir uygulamaya getirilen yöntem elestirisi ise epeyce tartisilacak gibi görünüyor.
Hiç görmedikleri kuslar girerdi o zamanin çocuklarinin rüyalarina. Öyle ki gün isimaya basladiginda Sehrazat’in, anlattigi masalin sonuna geldigini anlarlar; hatta o sirada sarayin bahçesinden gelen kus seslerini bile isitebilirlerdi. Bununla kalmazlar, Kafdagi’nin ardindan ask vadisine dogru süzülen Zümrüdüanka’yi; Bagdat medreselerinin kubbelerinden havalandiktan sonra önce Ahlat üzerinde yükseklerden seslenen; oradan batiya dogru kanat çirpip Süleymaniye’de soluklandiktan sonra Tuna boylarini geçerek Kosova’daki Sultan Murad Türbesi’nin kubbesinde karar kilan Hüma kuslarini; Belkis’tan Hz. Süleyman’a haber getirmek üzere Yemen semalarinda ha bire kanat çirpan Hüthüt kusunu, Mekke’nin etrafindaki daglardan inerek Ebrehe’nin ordusunu Kâbe önlerinde perisan eden Ebabil kuslarini da görebilirlerdi o zamanin çocuklari rüyalarinda…
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade