- -10%

Türklerin İslâmiyet’i kabul edip Müslüman olmalarından sonra 11. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar devam eden tekkelerde mutasavvıflar, medreselerde ise bilginler aracılığıyla ortaya konan ürünler, dinî-tasavvufî bir karakter taşıyordu. Tekkelerin bir bölümü geniş kitleleri etkileyerek gelişip yayıldı. Büyük mutasavvıf kişilerin çevresinde oluşan tasavvuf teşkilat ve tören sistemi hâline gelen tarikatlar, güzel sanatların gelişiminde çok önemli roller oynamıştır. Edebiyat, tasavvuf heyecanı için de bir anlatım aracı olmuş, şiirlerde dile gelmiştir. Tasavvuf, toplumun her kesiminden temsilci bulmuştur. Dinî-tasavvufî edebiyat mutlak güzelliğe ulaşma çabası ile ilâhî aşkı, şiirlerle yüceltir.
Türk edebiyati, Tanzimat'tan sonra divan edebiyat, halk edebiyati ve dini-tasavvufi edebiyat olarak tasnif edilip incelenmeye baslamistir. Bu da edebiyatlarin sinirlarinin nerede baslayip nerede bittigi sorununu da beraberinde getirmistir. Dini-tasavvufi edebiyat, divan edebiyatinda ve halk edebiyatinda ve halk edebiyatinda olmak üzere iki yoldan yürümüstür.Bazi tarikatlar aydin kesimlerde ve sehir merkezlerinde yayginlik gösterdigi için bu tarikat mensuplari edebi ürünlerini aruz vezniyle ve divan siiri tarzinda vermislerdir. Tasavvuf, bütün divan sairlerinin siirlerine renk katmis, onlar tasavvufun zengin anlamlarla yüklü kelime, deyim, terim, mecaz ve alegori dünyasindan büyük ölçüde yararlanmislardir. Divan sairi için siir ve sanat, ön sirada yer alir. Tasavvuf, düsünce ve duygu planinda olup siirin içinde erimistir. Bir divan sairi mutasavvif da olsa siirinde telkinci bir hava görülmez.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade