Nano Gelecek

Sanayi devrimi, yasam tarzimizi dönüstürdü; bireylerin ortalama ömrünü iki katina çikardi ve bütünüyle küresel olan uygarliklarin dogusunu mümkün kildi. Peki, nanoteknolojinin etkisi bu gibi bir dönüsümle boy ölçüsebilecek büyüklükte midir; kimilerinin öne sürdügü gibi ikinci bir sanayi devrimi olacak midir?Nanoteknoloji, simdiden bünyesinde kayda deger icatlar barindiriyor, üstelik daha da fazlasi kuramcilarin laboratuvarlarinda ve bilgisayarlarinda hazir bekliyor. Biyolojik mekanizmalarin becerilerini geleneksel mekanizmalarin becerileriyle birlestirmek mümkün olabilir mi? Baska bir deyisle kendi kendilerine olusan, kendilerini tamir eden, fabrikalar olmaksizin çogalan ve tohumlardan filizlenen makinelerimiz olabilir mi? Yasamin maharetini ve uyum gösterme yetenegini, jumbo jetlerin gücünü, elektrikli motorlarin verimini, bilgisayarlarin sasmazligini bünyesinde barindiran bir teknolojiye sahip olabilir miyiz? Ne kadar dahice olursa olsun birtakim yeni icatlarin, küçük bir teknoloji dalini asip dünyayi degistirip degistiremeyecegine nasil karar verebiliriz? Iste Nanogelecek, bu sorularin cevaplarini vermeye çalisiyor.J. Storrs Hall’a göre nanoteknoloji olgunlastikça, bugün yazilim dünyasinda oldugu gibi, en çetin sorunlarin gerektirdigi muazzam çabalardan tasarruf etme imkâni fiziksel dünyada da söz konusu olacak. Uzayda yasam mevcut teknolojiyle hem tehlikelidir hem de yanina yaklasilmayacak kadar pahali; fakat ileri nanoteknoloji sayesinde ucuz, kolay ve güvenli olacak. Yeteneklerimizi artirmak için benimsedigimiz teknolojiler bizi öngörmedigimiz boyutlarda degistirmistir. Bugünün kültürüyle yüzyil öncesinin kültürünü karsilastirirsak, artan ulasim ve iletisim imkânlari sayesinde, zihniyetimizin hatiri sayilir ölçüde daha evrensel bir hal aldigini görebiliriz. Afrika ovalarinda tas yontan atalarimiz sonuçta bizlere dönüseceklerini bilmiyordu; keza bizler de nanoteknolojinin bizi nereye götürecegini bilemeyiz. Homo erectus’la yer degistirmek ister miydiniz? O kadar çok sey kazandik ki: Dil, sanat, bilim; bazilari bu listeye bilincin kendisini de ekler. Bugünküne kiyasla hayat o zamanlar daha sagliksiz, çok daha zalim ve kisaydi. Eger olasiliklari kucaklar ve bunlari hayata geçirmek için açik gözlerle ve açik zihinlerle çalisirsak, gelecegin getirebilecekleri karsisinda da mevcut yasamlarimiz bir o kadar yoksul görünecek. Bu tamamen bir bakis açisi meselesi. Ya dogal yasam alanimizdan çiktik, dünyayi hinca hinç doldurduk ve git gide azalan kaynaklar üzerinde savasmak disinda umut edecek bir seyimiz kalmadi diyebilirsiniz; ya da evrenin esiginde, gerçek zekâ çaginin safaginda duruyoruz ve insanin macerasi henüz basliyor diyebiliriz. Seçim sizin.