Sahsi hatiralarimiz kendimize mi aittir? Küçük bir çocukken büyükbabamizla birlikte tanik oldugumuz bir toplumsal olay, lisedeki ilk günümüz, bir Paris seyahatinde görüp yasadiklarimiz… Peki ya tarih ile sosyal bakimdan hatirladiklarimiz ayni sey midir? Tarih bir sosyal grubun hatirlama sekli midir? Bellegin ve hatirlamanin zaman ile mekân ile hatta müzik ile bir iliskisi var midir?
Maurice Halbwachs’in arkasinda biraktigi el yazmalarindan yola çikarak hazirlanan bu metin bize uzun vadede yayimlamayi tasarladigi önemli eserinden parçalar sunuyor. Bu parçalar, bellek ve toplum arasindaki iliskilerin Halbwachs’in düsüncesinin merkezi ve nihai asamasi haline geldigini gösteriyor.
Halbwachs’in çalismasini ilginç kilan nokta, klasik pozitivist varsayimin aksine, yorumsamacilik ile determinizmi bir araya getiriyor olmasidir. Halbwachs’in bellek analizinin altinda bir zaman tanimi da gizlidir. Zaman artik, her türlü olayin içinde gerçeklestigi homojen ve yeknesak bir ortam degildir. Zamana indirgenemez deneyimin alanlarini sorguladiklari için varolussal düsünceye bagli olmayan ögeler arasindaki esgüdümün basit bir ilkesidir.
Bir dostu, Halbwachs’in en yüksek erdeminin belki de düsünsel gözü peklik oldugunu söylüyor. Bu gözü pekligin Halbwachs’in yasamindaki karsiligi, iltifatlara aldirmamak ve sosyal hayatin zorluklari karsisinda kayitsiz kalmaktir. Insan kavramini nesnelerden ayri bir varlik olarak tanimlamaya bu denli çaba gösteren düsünürlerden birinin, toplum ve bireyin birlikte inkâr ve yok edildigi toplama kampi cehennemine maruz kalarak yasamini yitirmis olmasi bir anlamda hayli simgeseldir.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade