Hakikatin çölünde yasamakla basa çikamadigimiz, giderek hakikat sonrasinin nihilizminde kayboldugumuz, herhangi bir ahlaki edimin ardinda hinzir bir zekâ gösterisi olarak çikar aradigimiz, duygusuz ve hesapçi siyasi ve sahsi adimlarimizi ya apaçik bir zorlamayla herkesin iyisiymis gibi sundugumuz ya da umursamaz bir piskinlikle kismi çikarimizi maksimize etmenin en insani tavir oldugunu varsaydigimiz, iyiye olan inancimizi yitirdigimiz gibi iyi arayisi içinde olanlari da mahkûm edip alaya aldigimiz bir zamanda kendisini hakikate adamis bir filozofa, J.-J. Rousseau’ya dönmek çok mu yersiz?
Düsünce tarihinde önemli bir yer tutan Rousseau’yu modern incelemelerin isiginda okuyan yazarlar, filozofun bugün siyaset üstüne düsünenlere neler söyleyebilecegini arastiriyorlar. Indirgemeci yorumlarin karsisina düsünürün külliyatindan hareketle bütünlüklü bir tablo çikariyorlar.
Insanin özü itibariyle kötü oldugu fikrini reddeden Rousseau, ne gibi kötülükler islerse islesinler, insanlarin aslinda “erdemli” davranislara kâdir oldugunu kabul eder. Peki kötülük de yapan bu varliklar hangi kosullarda “iyi”, “erdemli” olur ve tahakküm iliskisi kurmadan birlikte yasarlar? Birey ile toplum, kendini bilmemek ile bilmek, akil ile duygu arasindaki karsitliklarin bu dogrultuda ele alindigi kitap, böylece Rousseau’nun esitlige dayali ve ortak çikari gözeten toplum fikrini enine boyuna tartiyor; hem “trajedi”yi hem de ütopyayi, hem filozofu hem de bugünü yeniden düsünmeye çagiriyor bizi.
Siyaset kurami ve felsefeye ilgi duyan okurlarimizin zevkle okuyacagina inaniyoruz.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade