‘Siir tanimlanamaz.’ demek yeterli degil. Çünkü var olan her sey tanimlanabilir. Bu durumda, belki de en dogru yaklasim; bugüne dek yazilagelen tüm siirlerin tek taniminin olamayacagini söylemek. Böyledir de. Bu, ayni zamanda yazilan her siirin özgünlügünü beklemek anlamina da gelir. Buradan hareketle, her siirin bir tanimi vardir ve bunu beraberinde getirir, diyebiliriz. Melih Cevdet Anday ise; “Çikar yol, siiri tanimlamaktan vazgeçmektir. Tanim akil isidir, siir ise akil disidir.” diyecektir. Oysa bu sözlerde de bir tanim var. Ama sorun bu degil. ‘Siir nedir?’ sorusuna karsilik olacak bir tanim aramaktan çok; özgün siirin ne olabilecegini irdelemek öncelenmistir bu çalismada. Çünkü Türk siirinin en çok buna gereksinimi var.Siir yazmanin ögretilemeyecegi söylenecektir. Bu yargi dogru gibi görülmektedir; ama henüz yazilmamis siirler için geçerlidir bu. Yazilmis, okuyucuyla bulusmus siirlerin nasil yazildigi ögrenilebilir. Bir siirde dogrudan algilanacak bir eylemlilik olarak konu ve toplumsal yasantinin sürtüsmesinden çikarsanacak etik, felsefi ve siyasi içerikteki insan iliskilenmelerinin tinsel, düsünsel çatismasi olan tema, kolayca kavranabilir. Bu saglandiktan sonra; bunun sözcüklere, bagdastirmalara nasil dönüstürüldügü; biçim ve biçeme sokuldugu, giderek, bir yapiya nasil ulasildigi kolayca ögrenilebilir.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade