“Ben Gülüzar. Gülizar, gül yanakli demektir ama Gülüzar olunca bir anlami olmuyor. Bu ülkede kadin olarak var olmaya çalismak gibi belki de!”
Böyle tanitiyor Gülüzar kendini. Dokuz yasindayken tutmaya basladigi günlüklerle giriyoruz onun dünyasina. Yillar içinde yakilan, yirtilan, yok edilen günlüklerden saklayabildigi kadariyla paylasiyor iç dünyasini, muhafazakâr ailesini, mahallesini, yüregindeki ilk kipirtilari, büyüme sancilarini… Ve alabildigine sorguluyor her seyi o muzip diliyle, hiç sakinmadan. Aileyi, inanci, ülkenin gündemini belirleyen olaylari, çogu zaman hepimizin elini kolunu baglayan âdetleri… “Neden” diye soruyor, “baskalari sinemaya rahatça giderken, ben ancak yalan söyleyerek gidebiliyorum? Neden erkek arkadasimla konusurken birileri görecek diye ödüm patliyor? Neden arkadaslarim liseye giderken, ben gidemiyorum?” Ve ardindan isyan geliyor elbette: “Sanki gerçek dünya Cine5’teki sifreli filmler gibi. Bize hep sifreli yayin, zenginlere hep net görüntü!”
Hepimizi kiskivrak yakalayan her seyden kaçmak istiyor aslinda Gülüzar. Mahallelerden, ailelerden, sarkilardan, türkülerden, hatta bazen kadinligindan bile. Bati’ya olan acemi hayranligiyla, özgürlüge olan düskünlügüyle, kendi kendine, muzipçe sesleniyor: Run Gülüzar Run… Kos Gülüzar kos! Biz de arkasindan bagiriyoruz: Aç kanatlarini Gülüzar, kolay olmasa da aç! Uç Gülüzar uç!
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade