Anilarini kaleme alan Akin Birdal’in gelecege aktarmak istedigi sözleri vardir; bu yüzden geçmisi yaziya döker. Bize ve sonraki kusaklara, adeta bir yirminci yüzyil tarihi anlatirken, yirmi birinci yüzyilin nasil olmasi (aslinda nasil olmamasi) gerektigini gösterir. Herkesin hayati, dogmadan önce, eski kusaklarla baslar. Akin Birdal da henüz dogmadigi bir tarihte kapiyi açar; bizi küçük bir kentin sokaklarina götürür ve elimize meçhul bir sari zarf tutusturur. Zarfin sari rengi, insana hem kayip hem de özlem duygusu verir. Geçip gidenlere dairdir o, ama gelecege gönderilmis bir mektubun zarfidir ayni zamanda.
Romanci William Faulkner’in dedigi gibi: ‘Geçmis ölü degildir, hatta geçmis bile degildir.’ Akin Birdal’in kitabini okudukça bunu daha iyi anlariz. Bugünkü Türkiye ve bugünkü insanlar -iyi olanlari da, kötü olanlari da- geçmisin içinde bütün seffafliklariyla yer alir. Bunu gördügümüzde, kimine lanet ederiz (‘Neden geçip gitmemis bunlar!’), kimine ise gönülden baglaniriz (‘iyi ki geçip tükenmemis bu insanlar!
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade