Polonyalı Bir Seyyahın Gözünden 16. Asır Türkiyesi

Istanbul kimindir ? Aski için Kizkulesi'ne hain bir planla denizde bogulan masukun mu yoksa bu kente sahip olmak için hayatini feda eden ve bogazdaki sahipsiz mezarda yatan isimsiz oskerin'mi?
Septim Severus'un mu, Konstantin'in mi, yoksa Fatih'in mi?
Istanbul bu kentte yasayan ve bu kenti gören, seven, asik olan herkesindir aslinda. Anadolu'da hem bizimdir hem Diyojen'in hemde ismini bilmedigimiz HIIIt köylüsünün. Anadolu handir, Istanbul da kapisi... Asktir Anadolu, sevdadir Istanbul...
Istanbul'un ve Anadolu'nun sevda türküsü yüzyillardir degisik dillerde söylendi. Hiç bitmedi bu türkü... Kimi zaman bir Ermeni seslendirdi, kimi zaman bir Müslüman, kimi zaman'da bir Ceneviz gezgini...
Kim simidiyle beslediyse Istanbul'un martisini o çagirdi bu kentin türküsünü... Kim gezdiyse Anadolu'nun tozlu yollarini o anlatti, bin yillardir eskimeyen bu güzelligi... Simdi de Polanyali bir gezgin anlatiyor bize Anadolu'yu, Istanbul'u...!
Polanyali Simeon, bu kitabin sayfalari arasinda Istanbul ve Anadolu'ya nostaljik bir geziye çikariyor okuru... "Bir gün bir sehirliden rica ettim ve onunla beraber herkesin gipta ettigi Ayasofya'ya gittim. Seyhlere bahsis verdik ve bizi Içeri aldilar. Mabedin büyüklügünü, yüksekligini ve güzelligini temasa ederek hayran olduk ve Allah'a sükrettik. Hiç bir yerde böyle bir bina görmüs degiliz. Orada sasilacak derecede büyüklükte ve kalinlikta zarif ve güzel birçok mermer sütunlar gördük. Sütunlar muhtelif boy ve kalinlikta oldugu gibi kirmizi, beyaz, mavi, yesil, siyah ve erguvani, bazilari âa benekli mermerden idi.
Bir kisim sütunlar çukurlu olarak yontulmus, bu çukurlar yaldizla ve mavi renklerle doldurulmustu. Bu sana'at güzelligini tadabilmesi için insanin bin gözü olmali"