“Siddet hem uygulayani, hem maruz kalani, hem de üzerinde çalisani mahvediyor!” diyor ya gazeteci Leyla Pervizat.
Dogruymus!
Ben de mahvoldum.
Bu kitapta kaleme aldigim gerçek bir vakayi romanlastirabilmek için yillarca kendi etimle beslendigim de dogru maalesef...
Çok agladim, çikar yol bulabilmek için çok debelendim.
Su “namus” dedikleri sey nasil bir seymis ki biri gelip çaldiginda isin suçlusu namusu çalan degil de, namusu yitiren oluyor?
Olayin kahramanlarini yazabilmek için her birinin ruhuna girmek gerekiyormus gerçekligi oldugu haliyle aktarabilmek için... Yazarinin tecavüze ugramasi gerekiyormus, üsümesi, yaralanmasi, morga kaldirilmasi, kaçmasi, karanlikta kalmasi ve katiliyle evlenmesi...
Kitap bittiginde eger sizin de kalbiniz sizliyorsa, içinizden bir ses akil hastaliklarinin cezalandirilmasi konusunda uluslararasi hukuk kurallarinin bile artik degismesi gerektigini bagiriyorsa Esra ve Zeynep’in hikâyesini üzerime giyebilmisim demektir.
“Annelerin kaderini kizlari mi temize çeker?” sorusunun cevabini bu hikâyenin içinde bulabilmenizi dilerim. Göreceksiniz ki kimsesizlik insan için bir felaket!
Terk edilmis ve kiymeti bilinmemis her seye mutlaka bir leskargasi üsüsüyor.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade